Güneşli bir cumartesi günü oturduğum mahalleyi keşfetmek üzere dışarı çıkıyorum. Hava soğuk olsa da ışıltılı gökyüzü ve meydanın hareketliliği insanın içini ısıtmaya yetiyor. Free walking tour için belirlenen buluşma noktası olan eski sinagoga doğru yol alıyorum. Artık görmeye alıştığım üzere harika ingilizce konuşan iki rehberden birinin grubuna dahil oluyorum.
Kazimierz Yahudiler'in
yaşadıkları, fişlendikleri, sürüldükleri ve öldükleri bir
yer olduğundan hikayemiz Polanya Yahudilerinin tarihiyle eşzamanlı
ilerleyecek. Krakow'un tarihinin de çok eskiye dayanmadığını
hesaba katarsak önce yahudilerden bahsetmek daha doğru olur.
Müslümanların 7.yüzyılda geniş fetih(işgal) hareketlerinden
sonra ağırlıklı olarak pers coğrafyasında yaşayan yahudilerin
kimi rahatını bozmazken kimi kendilerine yeni yutlar aramaya
koyulmuş. Kuzeye ve Doğu Avrupa'ya gidenler Aşkenaz, Endülüse
doğru gidenler Seferad yahudileri olarak adlandıırılırlar.
Krakow'a ilk gelenler henüz Polonya hristiyanlaşmadan orada bulunan
Aşkenazlar. 10.yüzyıldan itibaren Buhara ve Kiev üzerinden
Polonya'ya gelmişler. Slav-germen karışımı olan bu grup yine
ibranice-almanca karması bir dil olan Yiddiş konuşuyorlar. Daha
sonra gelenler ise 15. yüzyılda yurtlarından çıkarılan ve
doğuya göç eden seferad yahudileri. Tabi bu yüzyılda ve daha
sonrakilerde yahudiler toplumların başına herhangi bir bela
geldiklerinde suçlanacak ilk topluluklardan biri olduğundan
(çingenleri de unutmayalım) gettolarda yaşamaya mecbur kalmışlar.
Gerçi bunda hem kendilerinin hem de diğer toplumların payı
olduğunu iddia edenler de var. Onlara göre bir cemaat halinde
yaşamak hem kimliklerini korumlarını hem de tehlikelerden
kaçınmaları için gerekliydi. İşte bir rivayete göre krakow'da
meydana gelen bir yangından bir başkasına göre ise vebadan yine
yahudiler bir şekilde sorumlu tutulmuşlar ve ağırlıklı olarak
yaşadıkları üniversite bölgesinden çıkarılmaları için halk
ve medya ( yok tabi o zaman öyle şeyler) krala baskı yapmışlar.
Kral adı üstünde the Great Kazimierz yahudileri şehrin dışında
bir bölgeye taşımaya karar vermiş, bu mahalle de zaten kralın
adını taşımakta. Kral her ne kadar ''the Peasants' King'' diye
anılsa ve her ne kadar soylu ve zenginlerin yanında fakiri ve
zayıfları savunmuş olsa da (iyi edebiyat çıkar buradan),
yahudileri bu mahalleye babasının hayrına yerleştirmiyor. O
dönemde vergiler doğrudan krala gittiğinden kral yahudileri
ülkeden sürerek önemli bir gelirden mahrum olmak istemediğinden
böyle bir karar alıyor. Ama yahudilere geniş haklar veren
fermanlar çıkarttığı , yahudi çocuklarının kaçırılarak
zorla vaftiz edilmesini yasakladığı da göz önüne alındığında
onun döneminin neden yahudiler için huzur ve refah yılları
olarak anıldığı anlaşılıyor.
Turumuzun başladığı yer
olan eski sinagog önce gotik mimariyle yapılmışsa da bir kez
yıkıldıktan sonra rönesans mimarisine uygun olarak yapılmış.
Ancak tabi ki o dönem azınlıkta olan ve bir devlete sahip olmayan
bu topluluğun büyük ve gösterişli bir sinagoga sahip olduklarını
düşünmemek lazım. Gayet sade olan yapı kadınlar için
bitişiğinde ayrı bir ibadethane barındırıyor. Yahudilerde hala
çocukların kız erkek ayrı olarak okula gittiklerini
düşündüğümüzde ibadette böyle bir ayrılık şaşırtıcı
değil. 2. Dünya Savaşında Naziler tarafından güzel bir
cephanelik olacağı düşünülmüş. Sadece çatısının
yıkılmasıyla savaşı atlatabilmiş.
Eski sinagogdan yenisine
geçiyoruz. Burası yeni sinagog diye anıldığı gibi Remah
sinagogu olarak da biliniyor. Remah talmud ve tevrata Aşkenaz
yahudilerinin gelenek görenekleriyle uyumlu yorumlar getirmesiyle
ünlü olmuş bir haham. Yahudilerin bilindiği üzere detaylı bir
şeriatı var (evet kurallar bütünü olunca buna şeriat deniyor ).
Ancak dünyanın her tarafında bu şeriatı tek bir formda
algılamanın doğru olmayacağına kanaat getiren ve coğrafi
farklılıkların kültür ve gelenklerin dikkate alınmasını
savunan Remah yorumlarıyla ortodoks Yahudi şeriatında önemli bir
yer tutuyor. Ortodoks yahudilikten de biraz bahsedelim. Yahudi
anneden doğmayı bu dinin parçası olmak için şart koşan bu
yaklaşım Tevratı yazılı ve Sina dağında Musa'ya söylenen
sözlü versiyonunu birlikte ele alıyor. Ortodoks yaklaşımlı daha
modern ve reform yanlıları arasındaki tartışma şeriatın
(halakha) kurallarının uygulanma şartlarıyla ilgili. Halakha
islamdaki şeriat gibi sadece dini yaşamı düzenlemekle kalmıyor
aynı zamanda dine ait olmayan seküler konularda da hükümler
içeriyor. Yahudiler arasındaki bu dini entellektüel tartışma
Haskalah adı verilen aydınlanma döneminde artarak devam ediyor.
Haskalah döneminin öne çıkan özelliği yahudi hukukunun günlük
hayatı daha az bağlar hale getirilmek istenmesidir. Toplumların
sekülerleştiği zamanlarda ortaya çıktığı gözlenen bu
düşünceyle yorumcu Rabbilerin sıkı bir şekilde düzenlediği
yaşam kurallarının esnetilmesi söz konusudur. Bu konu din ve
sekülerleşme hukuk sisteminin değişimiyle doğrudan bağlantılı.
Ayrıntılı bilgi için kutsal bilgi kaynağına yönlediyorum ->
https://en.wikipedia.org/wiki/Halakha
. İlgilenmeyenler devam edebilir.
Eski ve yeni sinagog
arasında kalan bölge aslında bir meydan ve günümüzde şık
yahudi restoranlarıyla dolu. Burada ünlü kozmetik firması sahibi
helena rubinstein'ın (seksi fotoları için...) doğduğu yeşil evi
görmek mümkün. Anlatılan göre kendisi fakir fakir yaşarken yine
beş parasız ve dil bilmeksizin Avustralyaya gider. Büyükannesinin
kreminin avustralyalı kadın işçilerin güneş yanıklarına iyi
geldiğini fark edince bahtı açılır. Oradan sdneyde güzellik
salonu ile başlar ve dünyanın en zengin kadınlarından bir olur.
Yahudilerden böyle bir zenginlik hikayesi duymak tabi ki şaşırtıcı
değil.
16. ve 17. yüzyıllar
Polonya Yahudileri için huzur ve refah içinde devam etmekteyken
kuzeyde balık tutmaktan sıkılan İsveçliler Polonyayı işgale
girişir. Başkent krakow'u almadan önce dinlenmek ve daha iyi
hazırlnamak için kazimierz i aradan çıkarırlar. İseçliler
krakow'u almadan giderler ancak Kazimierz'i özgürleştirmek için
mahalleliden haraç talep ederler. Zavallı halkın malı mülkü
zaten isveç işgalinde erimiştir, bir de bu utanmaz adamlar halkı
sömürdükleri halde hala para istediklerinden çareyi bankaya
gitmekte bulurlar. Tabi o zamanlar para ve imanın bulunduğunu
bildiğimiz Kiliseden borç alırlar. Borca artık nasıl bir faiz
yüklenmişse iki yüzyıl boyunca yahudiler yeni bir mabet yapacak
parayı bile bir araya getiremezler veya parayı oraya harcamak
istemezler. Her neyse yıllar sonra inşa edilen sinagogu da yapa
yapa ilerici yahudiler yapar. Bu adamları 'genç yahudiler rahatsız'
başlıklarından hatırlarsınız. Bu arkadaşlar elalem bu
yahudilerden niye herkes nefret ediyor, acaba sorun onlar da değil
de bizde mi, yoksa seçilmiş millet biz değil miyiz, Tanrı cidden
var mı (tövbe haşa) diye sorgulamalara girişmişler. Toplumda
dışlanmışlığa son vermek için adımlar atmışlar, yaptıkları
sinagog bu yüzden yahudi gettosunun hemen dışına Krakow'a giden
yol üzerinde yer alıyor. Normal Polanyalılara benzer kıyafetler
giyip onların dilini konuşmuşlar. Yani daha fazla entegrasyon için
uğraşmışlar. Bu ilerici reformcu Yahudiler karma ibadet yasağını
kaldırmışlar, değişiklik olsun diye sinagogun adını Temple
koymular ki yahudilere göre yagane temple Kudüs'tedir. Bunların
çıkardıkları icatlar bitmek bilmiyor tabi. Dinin etik yönünün
ritüellerine üstün olduğunu, yahudi hukukunun aslında bağlayıcı
olmadığını iddia edip dış etkilere ve değerlere açık
olunması gerektiğini savunmuşlar. Anlayacağınız adamlar liberal
çıktı Rıza baba!
Kazimierz' in genel
hatlarıyla hikayesi böyle. Temple'ın yapıldığı sıralar
(1860-1862) Avusturya-Macaristana bağlı olan Krakow, 1918 yılında
bağımsız polanyanın bir vilayetidir artık. Ancak Polanya
yüzyılların ardından gelen bağımsızlığın sevincini
yaşayamadan Naziler gelir. Yani yahudiler için en büyük felaket.
Savaşın başlangıcında facianın bu denli büyüyeceğini kimse
hayal etmiyordu. Naziler geldiklerinde yahudileri önce tespit
ettiler. Sonra yavaş yavaş aşağılamaya ve dışlamaya
başladılar. İşlerini ellerinden aldılar, gıdaya erişimlerini
engellediler. Daha sonra Wisla nehrinin karşı tarafına yeni bir
getto inşa ettiler. Durum her geçen gün kötüleşiyordu ancak
bunun zamana yayılması mevcut duruma alışmayı da beraberinde
getiriyordu. Yani toplu taşımayı kullanmlarının yasaklanmasına
verdikleri tepki ile yeni inşa edilen gettoya taşınmaya
zorlanmalarına verdikleri arasında pek fark yoktu. Bunun yanında
Nazilerin daima yalan söyledikleri, umutları hep kasten canlı
tuttuklarını da unutmamak lazım. Ancak yaşam koşulları çekilmez
olmaya devam ediyordu. Kazimierzden çıkarılmışlardı, mahallemiz
ise hırsıza, uğursuza kalmıştı. Mahalle, savaş bittikten sonra
bile intihar etmek isteyenlere tavsiye edeilen bir numaralı mekan
olmaya devam eder. Nehrin öbür tarafı ise trajediye sahne
oluyordu. Naziler gettoyu çalışabilecek ve çalışmayacak
yahudiler olmak üzere ikiye ayırırlar, ancak bunu daha çabuk
ölecek olanlar ve biraz çalışıp ondan sonra ölecek olanlar diye
de anlayabiliriz. Kullanışlı olmak kimi zaman hayatta kalabilme
umuduydu, bu umudu veren de mavi damgalar. Mavi damgayı almak ve
çalışmaya devam etmek için kurallara uymanın gerektiği
söylenmişti. Kurallara uymak ise dediğim gibi belki ölümü
geciktirebilirdi. Ama tamamen tahmin edilemez bir olay sonucu ölmek
veya yaşamak işten bile değildi. Söz gelimi yahudilerin
kullanımına tahsis edilen bir hastane durduk yere basılıp
doktorların ve hastaların bir kısmı öldürülüp bir kısmı
hayatta bırakılabilirdi ve bütün bunlar oraya giden SS subayının
keyfine bağlıydı.
Krakow'lu 65000 yahudi
gettoda, sokakta, çalışırken veya toplama kampında öldürüldü.
Kahramanlar meydanı denilen yerde 65 adet sandalye var. Sandalyeler
gettonun boşaltılması esnasında meydana çıkarılıp para ve
mücevher bulma umuduyla içleri tek tek yarılan mobilyaları
temsilen oraya dikilmiş. 65 öldürülen yahudi sayısına ve
insanlığın en büyük ve en soğukkanlı katliamının yaşandığı
Austwitchz'e uzaklığı (km) temsil ediyor.
Yahudileri anlamak için
onların gözünde ve kalbinde Holakostun yerini biraz düşünmek
gerekiyor. Holokostu anlatanlara mağdur edebiyatı muamelesi çekmek
empati yoksunluğu olsa gerek. Örneğin Roman Polanski, Piyanist
filminin yönetmeni annesiyle beraber bu gettoda yaşamış. Küçük
bir çocukken annesinin Holokost'a maruz kaldığını görmüş, her
nasılsa kendisi oradan kurtulabilmiş. Yaptığı filmlerde veya
konuşmalarında kendi hikayesinden hiç bahsetmezmiş. Mağdur
edebiyatını en iyi yapabilecek birisinin böyle hassas olmasına
neden olan acıyı biraz anlamaya çalışmak ve kendi acılarımızla
da yarıştırmamak gerekir diye düşünüyorum.
Son durağımız Oscar
Schindler'in fabrikası. Schindler filmde gösterildiği gibi melek
bir kahraman değil, önce bunu belirtelim. Daha önce iflas etmiş,
para bulurum umuduyla naziler adına çekoslovakyada casusluk
yaparken yakalanmış ve idama mahkum edilmiş. Naziler Çekyayı
işgal ederek kendisine iyilik yapmış. O da yeni bir işe atılarak Yahudileri sömürebilceği Krakow'a gelir. Güzel kazançlar elde
ettikten sonra savaş tersine dönünce Yahudileri o meşhur
listesine alıp fabrikasında iş imkanı sağlar. Böylece savaş
sonunda binin üzerinde kişinin kurtulşunda önemli rol oynamıştır.
Schindler'in karakteri tartışma konusu olabilir ancak sonuçta bir
insanın hayatının bile ne kadar değerli olduğu ortadayken onun
yaptığı işin yüceliğini böyle zedelemek doğru mu bilmiyorum.
Schindler kendi çıkarı için de yapmış olsa, birilerin hayatını
değiştirdi ve ona minnettar olan çok insan var.
Bunların dışında Kazimierz günümüzde lezzetli yemekler yapan restoranların ve daima hareketli pubların bulunduğu, kararınca turistin gezdiği, meydanında zapiekanki atıştırabileceğiniz tarihi cidden soluyabileceğiniz bir mekan. Krakow'a gelmişken burayı görmeden gitmek büyük eksiklik olacaktır. Ben kendi üzerime düşeni
yaparak önce Kazimierz'i gezip gerekli bilgileri aldım, öğrendim.
Bunları bir yahudi çay bahçesinde egzotik çin çayı içerken
yazıya geçirerek insanlığıa olan borcumu da ödedim. Olur da
Kazimierz'e gider ve bu yazıyı sonuna kadar okuma sabrı
gösterirseniz bir teşekkürünüzü alırım.
No comments:
Post a Comment