Monday 28 April 2014

Bir Sükut-u Hayal Hikayesi



Günümüzde hala sürmekte olan İslamcılığın bitip bitmediği, başarısız olup olmadığı tartışmalarını 90 lı yılların başında, fransız araştırmacı-yazar prof. Olivier roy'un yazdığı Siyasal İslam'ın İflası adlı kitap önemli ölçüde hızlandırmıştır. Roy kitabını uzun yıllar türkiye'den iran'a, suudilerden afganistan, pakistan, cezayir ve türki cumhuriyetlere uzanan müslüman coğrafyalarda yaptığı gözlemler neticesinde oluşturmuş. Röportajlarında, ilham ve başvuru kaynaklarının Kuran ve hadisler olmadığını buna karşın İslam'ı bir din olduğu kadar siyasi bir ideoloji olarak da gören siyasal İslamcıların eserlerinden edindiği bilgilerin ışığında sonuçlar çıkardığını vurguluyor. Oliver Roy, birçokları gibi İslam’ı, siyasal bir ideoloji olarak algılayan çağdaş İslami hareketleri “İslamcılık” olarak adlandırmaktadır. 

Türkiye'de de pek çok muadilinin hemfikir olduğu üzere İslamcılığı modern çağların ürünü olan modernist bir ideoloji olarak gören Roy, kitabında incelediği siyasal islam sisteminin iflas ettiğini daha en başta söylüyor ve kitabı bunun nedenlerini araştırma yoluna sokuyor. Yazara göre düşünsel altyapının sağlam olmaması ve içinden çıktığı modernizim kötü kopyası olması başarısızlığın temellerinde yatan en önemli etken. Kitap bölümler halinde İslamcıların, siyasi sisteme, iktisat politikalarına, birey-devlet ilişkilerine bakış açılarını yansıtıyor ve düşünsel temellerini irdeliyor. Bunları gerek Müslüman Kardeşler hareketinden gerek İran İslam Devriminden gerekse de Afganistandaki cihatçı yapılardan verdiği örneklerle destekliyor. 

Genel olarak deneyimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını söylese de islamcıların zafer kazandığı alanlar olarak yalnızca medeni hukuk ve infaz sisteminde yapılan düzenlemeleri örnek gösteriyor. Buna karşın, özellikle İran'daki rejimi ele aldığı bölümde anayasanın siyasal islam sisteminde nasıl yer aldığını tartışmaya açıyor. Şüphesiz ki bu tartışmalar laik-devlet ve şeriat hukukunun uygulanması konularında ufuk açıcı düzeydedir. Roy, ekonomi konusunda İslamcıların kapialist olmayacağını bu sebeple söylem düzeyinde yönelişin sosyalizan olduğu iddiasında bulunuyor. Ayrıca fazin haram olmasından hareketle girişilen diğer yolların ne derece meşru sonuçlar doğurduğu sorusunu inceliyor. Ve o dönemden bir kehanette bulunuyor: gelecekteki hükümetlerin karşısıa çıkacak alternatifler ya kara borsayla dengelenen sosyalizan bir devletçilik ya da İslami Bankalar perdesi altında batı reçeteleri izleyen liberal yeni muhafazakarlıktır.

Roy'un vurgu yaptığı noktalardan biri önemli bir siyasi yöntem tartışması. Buna göre İslami yapılar arasında önce bireyin mi yoksa devlet ve siyasi aygıtların mı İslamlaştılacağı konusunda ayrılmalar mevcut. İslamcılara göre islami tplum ancak siyaset yoluyla mümkün ancak kurumlar bireylerin erdemine dayanarak işler, erdem ise islami toplum olursa mümkün olur. Bu daire içerisinde dolanılmaktadır. Ancak Roy' un göstermek istediği bireysel erdem temelinde yükselen siyasetin iktidarın elde edilmesinden sonra yozlaşmasıdır. Yani bir bakıma  Mordor'un yüzüğü misali, devlet ele geçirilmek istenirken devletin hareketleri kontrol altına almasıdır. Bu yozlaşma, amaçlanan hedeften doğal olarak savrulmayı meydana getiriyor.

Kitabın son bölümünde ise iktidarın elde ediliş yönleri bakımndan ayrım yapılarak Afgan ve İran örnekleri yakından inceleniyor. Özellikle iran rejimi hakkındaki şii gettosuna kapanma eleştirilerinin bugüne bakan pek çok yönü var.

Roy, yarınların soluk yüzü adlandırmasıyla gelecek için karanlık bir tablo çiziyor. islamcı hareketlerin batıya duyulan kin ve hsumetle beslendiğini, nefret retoriğini kullanıp taraftar topladıklarını ancak ortaya yeni bir topum modeli koymadıklarını ifade ediyor, ona göre islam toplumları tüketim kültürünün esareti altında ve üretken bir kültür anlayışı olmadığından batının hücumları karşısında kendi sosyal zeminleri zayıf kalıyor. Siyasalbağlamda ise islamcı düşüncenin söylem olarak birlikten ve tevhidden bahsetmesine karşılık hiçbir zaman islami enternasyonalin kurulamadığını ve hatta batı dan gelen etnik milliyetçiliğin , ulus-devlet anlayışının ve mezhepçiliğin siyasi arenada daha ön planda olduğu gerçeğini vurguluyor. Yani islami milliyetçilik panislamisme ağır  basıyor. Yazarın acı ifadesine göre tüm bu sorunları görmezden gelen bu yapılar şeytanını başka yerde ararken içlerinde taşıdıkları çölü göremiyorlar.

Şüphesiz ki 92 den bu yana ekonmik, sosyal, siyasal dengeler akıl almaz ölçüde değişti ve bu kitabı okurken ve incelerken anakronizm tuzağına düşme tehlikesi var. Ancak bir hareketin evrimini görmek, tarihin bir kesitindeki fikriyatı gözlemlemek günümüz gelişmelerini anlamak ve geleceğe ilişkin bir yön çizmek için ufuk açıcı olabilir. Yazıldığı zaman önemli tartışmalar yaratan bu kitabı halen daha değerli kılan da bu yönü olsa gerek.


Olivier roy
Metis yayınları 
262 sayfa

Wednesday 16 April 2014

City Ligths: Biraz Şehir Biraz Hayat


                        


Bu yazının kaleme alınışından tam 87 yıl önce çekilmiş bir film, ortalama bir insan ömründen daha uzun bir zaman dilimi demek bu. Aradan geçen onca süre ve akıl almaz derecede gelişen film endüstrisi onun bir klasik olarak değerlendirilmesine engel değil. Hatta başta bizim Yeşilçam sineması olmak üzere pek çok sinema akımının öncülüğünü yapma görevi üstlenmiş bir filmdir City Lights.

Kendi halinde iyiniyetli bir sokak serserisi olan Şarlo, klasikleşmiş ve filmden bağımsız olsa da güleceğimiz sahnelerinden biriyle seyirciye merhaba diyor. Daha sonra sokakta çiçek satan kör ve zavallı bir kızdan son parasıyla çiçek alan şarlo, alımlı kızın zarifliğine ve aciz güzelliğine vurulur. Romantik hayallerle bir gece deniz kıyısına inmişken intihar etmek isteyen alkolik bir adamın hayatını kurtarır ve dost olurlar. Şarlo, bu zengin arkadaşıyla mekandan mekana girer, partiden partiye koşar. Başına gelmedik kalmaz çünkü arkadaşı alkolün tesirinden kurtulunca bizim Şarlo'yu  tanımamaktadır. Bu arada aşkının da peşinden gider ve verdiği zengin beyefendi imajıyla çiçekçi kızın da gönlüne girmeyi başarır. Ancak kızın kirayı dahi ödeyemeyecek denli fakir olduğunu ve gözlerinin açılması için paraya ihtiyaç duyduğunu öğrenir. Bu parayı bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. Sonunda muradına erer, yıllar sonra da birbirlerini bulurlar. Burada konan her noktanın sonuna klasik Şarlo sahnelerini eklediğimizde işte bize bir Charlie Chaplin başyapıtı.

1931 yılında yükselen sesli film yapma dalgasına uymayan, siyah-beyaz çekilmiş, Yeşilçam sinemamızın gerek konu, gerek espri bakımından en yüce ilham kaynağı City Lights'dır. Oyuncuların seslerinin olmaması onların ancak müthiş bir oyunculuk sergileyerek filmi kotarmalarına ön ayak olmuş. Ki bunun için çokça uğraşılmış. Örneğin; kör kızın zengin birine çiçek satışı hissiyatını tam olarak yansıtmasını isteyen chaplin, bu sahneyi tam 342 defa tekrar çekmiştir. Zaten filmi izlenir kılan da ilk insandan bugüne kadar değişmeyen ve değişmeyecek olan insani duygularımıza hitap ediyor olmasıdır. Chaplin'in o şaşkın, pak ve doğal olan aşkı için yaptıklarını yansıtışı, espri değerini şu an için yüksek göremeyemeceğimiz belki zeka oyunları yapmaktan uzak ama bütün o safiyane ve naif tavrıyla izleyiciyi güldüren sahneler, gülümseten ama asla bıktırmayan tekrarlar onu halen daha izlettirmektedir. Hem 30'ların ortamını görüyoruz ki, bu şehrin şapka takan, smokin giyen insanlarını izlemek, yoldan geçip giden direksiyonu sağda klasik arabaları seyretmek, nazik davranışlarla dolu ilişkilere imrenmek demektir. 

Şarlo'nun yaptığı absürtlükler, onda hiçbir şekilde sırıtmıyor ve aslında bir nevi hayatın yansıması olarak ele alabiliriz bunu. Yaptığımız pek çok eylemde, duyduğumuz hislerde sonradan gördüğümüz absürtlükler bize ilk balışta doğal gelir ve zaten öyledir de. Ama sonra onu nesnel incelediğimizde gördüğümüz bir komedidir ve onu kendimize yakıştıramayız. İşte bu yüzden Şarlo da, City Lights da hayatın yansımasıdır, absürt ve komiktir, ayrıca dramatik ve onları klasik kılan da budur.





Buda ve Peşte

Buda ve Peşte’yi ayıran Tuna nehri boyunca kurulmuş olan, tarih boyunca işgal edilmiş ancak bu sayede farklı kültür ve medeniyetlerin z...