Monday 4 November 2013

Rengarenk Bir Kitap Üzerine







Evdeki her şey dayanılmayacak kadar üzücü,
dayanılmayacak kadar hüzünlüydü.    syf 423



Nişantaşında bir apartmanda oturan , şimdinin çekirdek aile modellerine uymayacak kadar geniş ama zamanına göre modern diyebileceğimiz ve oturduğu semtten de anlayacağımız üzere kalbur-üstü bir aile.



Çocukluk aşkı olan karısının kaybolmasının ardından karlı bir İstanbul akşamında onu aramaya koyulan Galip, Milliyet Gazetesinin popüler yazarı ve yakın akrabası olan Celal Salik'in yazıları eşliğinde şehrin bir caddesinden girip kuytu bir apartmanın penceresinden tekrar karşımıza çıkar. Karısı neden onu terk etti bilinmemektedir ama şüpheler, Galip'i yaşadığı hayattan bambaşka bir hayatın peşine sürükler. Gittiği yolda kafası karışır ancak Celal'in yazıları bu araştırmada ona yol gösterecektir ve esrarı çözmeye yaklaşacaktır. Ancak attığı her adım onu bir başkası yapmaya devam etmektedir hatta bir başkası olmak istemeyecek kadar bir başkası olmuştur zaten.




Galip, araştırmasını sürdürürken, okuyucu da bir İstanbul turu atmaktadır. Hem Galip'in gittiği yerlerde hem de Celal'in yazdıklarında karanlık sokaklardan, puslu geçmiş zaman hikayelerinden, Celal'in gazeteciliğe başladığı yıllardaki uydurma haberlerinde geçen Beyoğlu sokaklarından söz açılır. Gerçek mekanlardan ve gerçek kişilerden de yararlanan Orhan Pamuk bir söyleşisinde Kara Kitap için '' İstanbul hakkında her şeyi bir anda söyleyebilme heyecanıyla yazıldı ve kitap bir anda birçok şeyi söylemeye çalışır'' demiş ki hayallerini anlatırken yaptığı dönem eleştirilerinden bunu anlamak mümkün.



Mevlana'nın Mesnevisi'ne ve Şeyh Galip'in -ki karakterin ismi de ondan gelmekte- Hüsn-ü Aşk' ına epey göndermeler yapıldığını anlamak o kitapları hiç okumamış biri için bile oldukça kolay. Ayrıca Binbir Gece Masalları, Mantıku-t Tayr da ismi geçenlerden. Orhan Pamuk geçmişi, içinde bulunduğumuz anı ve hatta geleceği bile çok iyi kullanıyor. Celal Salik'in hikayelerinde- ki benim en sevdiğim Cellat ve Ağlayan Yüz parçasıdır- geçmişe gidiyor, yine onun ağzından geleceğe dair iyi-kötü senaryoları okuyucuyla buluşturuyor. Zaten kitabı benim için sürükleyici kılan Galip'in yaşadığı maceradan çok Celal'in yazılarında gideceği yeni dünyaydı. Celal okuyucuyu şaşırtmasını çok iyi biliyor, her konuda yazıyor ve kendisini okutuyor. Yaşadığı gizli yaşamı çözme arzusunu roman okuyucusu kitaptaki gazete okurlarıyla beraber yaşıyor. Yazar da bunun ekmeğini çok yemiş. Hem anlatmak istediğini bu hikayelere yedirmiş hem de okuyucuya oldukça zevkli gelen tek başına hikayeler üretmiş. Bu özelliği de yine Doğu klasiklerinden aldığı söylenmekte.



Kitabın yakalayabildiğim kadarıyla temel sorunsalı(başka kelime bulamadım kusura bakmayın) da 'kendi olmak' kavramı. Galip ve Celal üzerinden bunu sorgulatmaya çalışıyor. Belirtmeden geçmeyelim ki çokça da altı çizilecek özlü söz söylemiş.



Kara Kitap pek çok listede Türk edebiyatının en iyi romanları arasında gösteriliyor. Keza Orhan Pamuk da Türkiye'de ve dünyada önde gelen post-modern yazarlardan biri. Karmaşık anlatımının da etkisiyle ve bittikten sonra damakta kalan o tat sebebiyle ismi Kara kendi rengarenk bu kitabı bir daha ve bir daha hakkını vererek okumak gerekiyor.



Hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. Hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine. Syf 326



Bir başkası olmak istemeyecek kadar bir başkası hissediyordu kendini Syf 334



Kimse kendisi olamaz bu ülkede. Yenikler ve ezikler ülkesinde varolmakbir başkası olmaktır. Bir başkasıyım o halde varım! Peki yerinde olmak için can attığımo bir başkası da sakın birbaşkası olmasın? Syf 375

Orhan Pamuk
İletişim Yayınları, 448 sayfa



Buda ve Peşte

Buda ve Peşte’yi ayıran Tuna nehri boyunca kurulmuş olan, tarih boyunca işgal edilmiş ancak bu sayede farklı kültür ve medeniyetlerin z...