Wednesday 11 March 2015

Eksik Bir Giriş

Fikir yolculuğumuza devam ederken karşımıza gelmiş geçmiş en önemli sistemlerden biri çıkıyor. Dünyayı sarsan teorisinin yanında eylemci yapısıyla Marksizm. Her ne kadar kimileri Soğuk Savaş'ın bitmesiyle tarihin sonunu ilan etmiş olsa da koskoca bir düşünce sistemi karşımızda duruyor. Marksizme Giriş işte hem merak hem de marksist bir arkadaşın ısrarı sayesinde ele alındı, okundu. 

Ernest Mandel, Marksizm'in 20.yüzyıldaki önemli teorisyenlerinden kabul ediliyor. Genç yaşlarında sosyalist hareketlere katılan Mandel, Nazilere karşı mücadele ederken toplama kamplarına gönderilmiş. Eylemci ve teorisyen kişiliğinin yanında eğitmenlik de yapmış. Marksizme Giriş'i de uzun yıllar süren eğitimlerin verdiği tecrübenin bir ürünü olarak sunuyor.

Daha önce yine önemli sosyalistlerden olan Leo Huberman'ın 'Feodal Toplumdan 20.yüzyıla' kitabını okumuştum. Tarihi sosyalist bakış açısıyla yansıtan eser gördüğüm en güzel kapitalizm eleştirilerini üstelik muzip bir dille yapmayı başarıyordu. Mandel de aynı yöntem ile sınıfların nasıl ortaya çıktığını, eşitsizliklerin nerede ve nasıl başladığını ele alıyor. Tarım toplumunun oluşturduğu feodal düzeni sınıflar üzerinde etkisini anlatıyor. Fakat burada marksizmde ele alınan Asya tipi üretimden bahsetmemesi bana göre sınıf kavramının dahi iyi anlaşılmasının önüne geçiyor. Madem feodalite yok nasıl bir efendi bey ilişkisi veya sınıf sistemi var? Dolayısıyla burada Batı ekseninde kalındığını söyleyebiliriz. 

Feodalizm devrimlerle paramparça olur. Fransız Devrimini sanayi devrimi takip eder. Aristokrasiye karşı savaş kazanılmışken burjuva sınıfı öne çıkar. Sanayi devrimi köylüyü topraksız bırakır, mahsülünü değersiz kılar. Makineleşme çılgın bir hız kazanır. Böylece üretim aletleri işçinin elinden alınmış olur. Geriye satılacak tek şey kalır: emek. Ve modern proletya şu sözlerle tanımlanır: "Aralarında bir çoğu sırtlarında karılarının ve çok sayıda çocuğunun yükünü taşıyan ve elleriyle yapacakları işle kazandıklarından başka hiçbir şeye sahip olmayan yoksul ve muhtaç insanlar"

Ezilmekte olan kitlelerin yanında kimse yer almaz. Mandel'e göre her sınıflı toplumda hakim ideoloji, hakim sınıfın ideolojisidir. Gerçekten de bu çağın modası liberal doktrinlerdir. J.S. Mill'den Adam Smith'e kadar teorisyenler kalem oynatmaktayken ezilenlerin öfkesi Marksizmde kağıda dökülür. Sefalet ve fakirlik içinde yaşayanlara umut dağıtan bir düşünce sistemi vardır artık. Kapitalizmin ve sermaye sahiplerinin üzerinde Marks'ın deyişiyle bir hayalet dolaşmaktadır. Ancak işler beklenildiği gibi gitmez. İşçi hareketleri Avrupa'nın kapitalist ülkelerinde başarı kazanamadan dünya savaşı patlak verir. Ardından umulmadık bir yere, sanayisini tamamlamamış bu yüzden proleter sınıfın ve bilincin oturmadığı Rusya'ya, komünizm gelir. Kitap bu kısımlarda tarihi olaylar çerçevesinde komünist teoriyi anlatmaktadır. Bana kalırsa böylece teori ve prtaiğin ne ölçüde benzerlik gösterdiğini görmüş oluyoruz. 

Bolşevik Devriminin mimarı Lenin'in ardından gelen Stalin'e yazar ağır eleştiriler yöneltiyor. Daha sonra anlıyoruz ki Mandel bir Troçkist. Aynı düşünce sistemi içinde farklı yöntemler öngören iki farklı akım, belki mezhep diyebiliriz. Stalinizm, komünist sistemin geri bir ülkede doğmuş olmasının sonucunda proleteryanın gücünü kaybedip egemenliğini yeni bir imtiyazlı gruba yani bürokrasiye bırakması gerçeğinin ideolojik yüzü olmuş. Bu sınıf yozlaşmış bir devlet yapısı ortaya çıkarmış. Ayrıca devlet baskısıyla komünist sistemin ihraç edileceği ileri sürülmüş. Kitabın yazıldığı yıllarda henüz güçlü bir devlet olsa da SSCB'nin sonu malum. Troçkizm ise daha dipten hareketin taraftarı olup açık toplum isteğini öne çıkartıyor. İslami hareketlerde de yöntem kavgası çok yapılır, bu açıdan ilginç bir benzerlik olarak görüyorum.

Kitap diyalektik felsefenin açıklanmasıyla sona eriyor. Şurası eğlenceli ki yazar, kendisinin itiraf ettiği üzere, eğitim tecrübelerinin bir sonucu olarak genç militanları sıkmak istememiş ve zor, felsefi bir konuyu en sona bırakmış. 

Bende bıraktığı izlenim giriş kitabı olması sebebiyle kapitalizmi iyice eleştirip sosyalist düzene hafif dokunuşlar yapması oldu. Zaten bana kafa karıştırıcı gözüken bu. Eleştirme, yerme konusunda müthiş başarılı olan Marksistler yerine konulacak sistemi fazla irdelemiyorlar. Hakim sınıfın değişmesi ve ardından proleter diktatörlük ve sınıfsız toplum dönemi hepsi bu. Ekonomiden iktisattan zaman bulup hayatın geri kalanını anlatmıyorlar. Bu kitap beni bu yönüyle tatmin etmedi ama yine de büyük bir düşünce sistemini bir giriş kitabı ile hemen mahkum etmeyelim.

Marksizme Giriş, Ernest Mandel
Yazın Yayınları, 265 sayfa

Buda ve Peşte

Buda ve Peşte’yi ayıran Tuna nehri boyunca kurulmuş olan, tarih boyunca işgal edilmiş ancak bu sayede farklı kültür ve medeniyetlerin z...