Tuesday 28 January 2014

Bol Acılı Drama: 12 Years a Slave




12 Years a Slave, geçtiğimiz yıl çokça irdelenmiş olan ABD'nin kölelik geçmişine diğerlerinden farklı şekilde yönelen, dramatik ögelerin ağır bastığı bir film olarak karşımızda. Film, gerçek bir hikayeye dayanıyor. Zaten aynı adlı bir hatırattan uyarlanmış, yani biyografi türünde. Dolayısıyla bunun, geçen seneki macera, western türünde olan Django Unchained'dan ve politik bir kurguya sahip olan Lincoln'den ayrı düştüğü pek çok noktadan biri olduğunu söyleyebiliriz.





Köleliğin yaygın olduğu 1800'lü yıllarda, New York'ta kendi halinde ailesiyle yaşayan siyahi bir müzisyen olan Solomon, kendisiyle iş görüşmesi yapan sirk organizatörleriyle bolca içip sarhoş olduğu gecenin ertesinde, karanlık bir mahzende elleri ayakları zincirlenmiş biçimde uyanır. Kendisinin özgür olduğunu bunu ispatlayabileceğini söylese de dayaktan ve işkenceden başka bir karşılık alamaz ve güneye köle ticareti yapan adamlara satılır. Artık ismini, sahip olduğu itibarını ve en önemlisi yaşama zevkinin anahtarı olan özgürlüğünü kaybetmiştir. Ve onun için, filmin adından anlayacağımız üzere, 12 yıllık esaret süreci başlamıştır. Bu süre içinde iki kez elde değiştirir. Bir kölenin yaşayabileceği bütün acıları tadar. En sonunda özgür olduğu ispatlanır ve ailesinin yanına döner.



Film en az spoilerlı hali ve hepimizin tahmin edebileceği Hollywodvari finali böyle. Açıkçası bu filmi kölelik sorununa ilgi duyan Amerikan sinemasının başarılı örneklerini gördükten sonra izlemeye karar verdim desem de heyecanla bilgisayarın karşısına geçip merakla açmama sebep olan -itiraf ediyorum ki- 8.5 gibi çok yüksek bir imdb puanı ve bolca Oscar heykelciği kucaklama potansiyeliydi. Ancak filmin ilerlemesiyle bendeki heyecan da merak da söndü, bitse de gitsek durumuna düştüm. Bunda en çok pay da filmin salt acı ve dram üzerine kurulması seyirciyi de bununla etkilemeye çalışmasıydı. Rahatsız edici sahnelerin çokluğu ve acıların Mahsun Kırmızıgül'e rahmet okutturacak kadar gözümüze sokulmasına bir anlam veremedim. Yönetmen, efendileri gaddarlaştırarak, dökülen kanları, sökülen et parçalarını, kulaklarımızda şaklayan kırbaç seslerini göstermek istediyse amenna; ama bunun için koca bir film yapmasına gerek yokmuş. Film boyunca benim beklediğim ise bunlardan çok, özgürlüğünü kaybetmiş bir insanın köleliği kabullenemeyişinin ve isyanının gösterilmesiydi. Ancak olayların hızlı geliştiği ilk bir kaç sahne hariç böyle güçlü bir istek göremiyoruz. Karakterin durumu anlamsızca kabullenmesi seyirciyi gitgide bir umutsuzluk çukuruna çekiyor. Oysa ki bunu canlı tutsalar çok daha etkili olurdu çünkü seyirci Solomon'un kurtulacağını biliyor. Zaten kölelikten kurtuluş da bir umudun bir isyanın ya da bir çabanın sonucu değil de Brad Pitt'in canlandırdığı karakterin fazla didaktik diskurunun absürt bir şekilde filme dahil olmasıyla gerçekleşiyor. Filme nereden düştüğü belli olmayan bu karakter ve bu sahnenin gidişatı en çok belirleyen sahne olmasıysa daha feci bir durum bence.



Dikkatimi çeken bir diğer nokta da filmin adında geçen 12 yıllık zaman dilimini bir türlü anlayamamamız. Nerede ne kadar kaldı, hangi çiftlikte ne kadar acı çekti, bunlar hep muallak. En son sahnede biraz yaşlanmış gözüküyor ama o kadar. Son sahne demişken orada da benim hoşuma gitmeyen absürtlükler var ama bu kadar de yerden yere vurmayalım.



Filmde hiç mi olumlu yön yok? Elbette var. Bunca ödül kazanmış ve kazanması muhtemel filmin sıfır olduğu da iddia edilemez zaten. Ancak benim gözüme o kadar nokta battı ki onlara sıra gelmedi ama kölelik sorununu anlatan bir filmden beklentilerinizi karşılayabilecek fazla sürprizi olmayan şeyler bunlar.Öte yandan oyunculuklardan bahsedecek olursak, en iyi yardımcı erkek oyuncu adayı olan Michael Fassbender gaddar efendi rolünü olabilecek en iyi şekilde oynamış ve ödülün de favorilerinden gösteriliyor. Solomon'u canlandıran Chiwetel Ejiofor,  yönetmenin vermek istediği dramı çok iyi yansıtmış ancak nice yaman pehlivanların alamadığı en iyi oyuncu ödülünü alabilir mi, tartışılır. Yönetmen Steve McQuenn ile ilgili yorumlarımı da filmle ilgili düşüncelerime bakarak çıkartmak kolay olsa gerek. Filmle ilgili en çok beğendiğim şey ise zenci işçilerin tarlalarda çalışırken söyledikleri şarkılar. Caz müziğin doğuşuna da bir gönderme olduğunu düşünmekle beraber, benim en hoşuma giden sahneler bunlardı.



Sonuç olarak; acı ve dram sosuna sonuna kadar bulandırılmış, abartılmış bir film 12 Years a Slave. Empati yapıcam, ağlıycam, duygulancam film çok iyi olmasa da olur diyorsanız tam size göre.


Künye:12 Years a Slave
Yapım Yılı:2013
Tr Gösterim: 24 Ocak 2014
Tür: Biyografi, Drama, Tarih
Yönetmen: Steve McQuenn
Oyuncular:  Chiwetel Ejiofo, Michael K. Williams, Michael Fassbender
İMDB Paunı: 8.5/10
Benim Puanım: 6/10

Filmin müzikleri için;  http://www.sinematopya.com/2013/11/12-years-slave-soundtrack.html

Buda ve Peşte

Buda ve Peşte’yi ayıran Tuna nehri boyunca kurulmuş olan, tarih boyunca işgal edilmiş ancak bu sayede farklı kültür ve medeniyetlerin z...